7 Kasım 2012 Çarşamba

bilsem..

şimdi,
basımı omuz bosluguna güvenle yaslayıp uyumayı hayal ettiğim zamanlarsın sen,
öyle sıkı sıkı kemiklerimi kırarcasına sarılmana bütün hasretim..
bir kemanın yayları arasında ağlayarak gerilen,
en huzunlu makamlardan seçilmiş bir bilmece gibi kazınıyorsun habire zihnime..
ben istemedikçe ben oluyorsun boğazımdaki düğümlerde..
umut bile su serpiyorken yüreğimin kurumuş dallarına,
yeşeriyorsam ben çiçek çiçek gönlüne,
koparma..!

varsın hayat kendi yolundan aksın,
bütün çalı çırpısı, börtü böceği ile yol kenarında..
ben kendi yolumu bulurum kaybolsam da,
yeter ki şu kuytuda tut elimi..
bırakma..!

31 Ekim 2012 Çarşamba

ask..


aslında,

hepimizin hayatında süregelen bir dolu sıkıntı, bos vermişlik, yılmışlık, bunaltı ve bulantılar içimizin çöplüklerinde takılırken,
ve bu çöplüğün gazı ve kokusu haliyle tüm bünyeye yayılırken,
içimizin son çayırında belki, saklı tuttuğumuz, kimseye, ama gerçekten kimseye göstermediğimiz,
gizliden gizliye içimizde büyüttüğümüz tertemiz bir şey var hala..

süregelen duygusal boşluklarımızdan sonra karsımıza çıkan adamları / kadınları ask sanıp,
dahası hayatımızın askı sanıp,
aslında halihazırda bekleyen tahtlarımıza mı oturtuyoruz?

30 Ekim 2012 Salı

faili mechul..

simdi,
insan 30 yasina gelip de, geriye donup baktığında verdiği kararların nerdeyse tamamının hatalı, dahası birçoğunun yanlış olduğunu görünce,  "ulan bundan sonra bi karar verdiğimde tam tersini yapıyım, belki de doğrudur" içgüdüsü geliştiriyor kendince..
buna yönelik refleksler geliştirip, buna göre adımlayayım diyor bundan sonra biraz da..

2 Ekim 2012 Salı

Hosgeldin Nehir..

simdi biz öylece gelişigüzel oturmuş sessiz ve dumanlı bu dağın en eteklerinde,
Nehir’ in coşkun coşkun çığlıklarla gelişini izliyoruz heyecanla..

sevgiyle bakıyoruz güzelliğine, ışıltısına..
kokusunu ölesiye çekerek içimize,
hayretle ve minnetle bakıyoruz mucizesine hayatın..

ve Nehir’im..
işte sen öylece gelip,
can gibi, su gibi, melek gibi,
en güzel, en mis, en gül, en bebek kokunla,
öyle duru, öyle sakin, öyle umarsız, öyle haylaz,
nehir gibi öylece akıyorsun ruhlarımıza şimdi..

25 Eylül 2012 Salı

ege'me..

3 koca yıl oldu sen geleli oğlum..

bana ilk uzatalı ellerini..
basını göğsüme ilk yaslayalı..
ilk sıvazlayalı ceylan ılığı sırtını..
kokun ilk sızlatalı ciğerimin direğini..
çığlıkların ilk dokunalı yüreğime..
evimi, yüreğimi aydınlatalı..
3 koca yıl oldu..

14 Eylül 2012 Cuma

ilk otuz yaş..


yavaş yavaş emekleyip, ayaklanıp da, koşmaya başladığımız zamanları çarçabuk takip etti çocukluğumuz..

ilk koşmalar, ilk düşmeler..
dizindeki ve yüreğindeki ilk yaralar sonra..
büyüme sancıları,
o sorgusuz sualsiz kontrolsüz kahkahalar,
bi o kadar kontrolsüz ve histerik ağlama nöbetleri
büyüme sancıları,
ilk yüzleşmeler kendinle
ve hayatla elbette,
kırgınlıklar, kızgınlıklar,
başarılar, başarısızlıklar,
ilk aşklarımız,
küsmelerimiz, gitmelerimiz..
ve küsemeyip, gidemeyişlerimiz elbet..

ufalanıp, kurda kuşa yem olan hayallerimizle,
derin küskünlüklerimizle büyüdük!

4 Eylül 2012 Salı

firar etsek kendimizden..

Bazen öylece durup, dışarı çıkıp, bir de oradan bakmak istiyor insan kendine!
Eğlendiğinde, güldüğünde, sıkıldığında, yorulduğunda,
kahkahalarının tam ortasında yada ağlarken salya sümük,
çıkıp bir de dışarıdan bakmak istiyor ..

Neydim, ne oldum diye,
bana kim ne yapıyor diye,
aslında burada mı olmalıyım diye..
buradayım da, dahası ve onemlisi “mutlu muyum” diye..
“bu muyum” diye..
“bu mudur” diye..