5 Ekim 2014 Pazar

"olmak" diyorum ben, siz nasıl derseniz..

Hep bir koşturmaca halindeyiz..
Hep birilerine yada bir yerlere koşuyor, yetişiyor,
kimilerine de geç kalıyoruz sürekli..

Düzen, aslında hepimizi koşmaya, yakalamaya, yetişmeye zorluyor bir yerlere..
ve koşarken kendimize geç kalıyoruz sıklıkla da..
ve aynı düzen, bizi en çok da “mutluluk” peşinde koşturuyor – mutluluk koşunca yakalanacakmış gibi.. Görece mutluluk tanımları içinde dayatılan, iyi ve parlak bir kariyer, güzel bir ev, sevgi dolu sıkıntısız bir aile, şahane zeki çocuklar, sağlıklı bir beden, istediğin o spor ayakkabıyı almak, lansmanı yeni yapılmış olan son teknoloji telefona sahip olmak ve daha yüzlercesi.. bunları elde etmekle kazanılacak baş döndürücü mutlu hayatlar empoze ediliyor topluma, hem de en küçüğünden en büyük olanlara kadar..

26 Eylül 2014 Cuma

haydi..!

Hayli uzun zamandır aslında, ama bu aralar daha da sıklıkla, daha da bir istekle;
dilimde, yüreğimde, aklımda, fikrimde hep bi “gitmeler”..

Salt ben de değil aslında..
insanlara bakıyorum, insanları dinliyorum da; herkes o kadar “yorgun, yılgın, bedbaht, heyhat” ki; herkesin aklında dilinde bir gitme telası..
ve fakat kimse işleyen bu çarkın dışına çıkmaya, dışarıda olmaya, dışarıdan bakmaya cesaret de edemiyor..
hani oyunun dışında kalmak gibi belki de..
buradaki “istemem, yan cebime koy” hayatlarından vazgeçemiyor kimseler..
sistemin manipulasyonları, toplumun dayatmaları, televizyonlarda pompalanan örnek hayatlar, ideal yaşam standartları, kariyer hedefleri..
böyle görece ve sanal mutluluklar sararken dört bir yanımızı, “daha iyi bir hayat” yakamdan çekiştiriyor durmadan fikrimde.. 

15 Eylül 2014 Pazartesi

dogum gunu-ymus..

eskiden şenliklerle karşılar, şenliklerle kutlardım doğum günümü..

sistemin dayatması ve para tuzagı olarak gordugum sevgililer gunu, tırı vırı gunu gibi seyleri hayatım boyunca kutlamadım zaten de, dogumgunu salt ve sade benim oldugundan, oyle sever, oyle dibine kadar sımarır, oyle kutlardım..

bu sene, ve bir süredir, öyle bile değil..

yaşlanmak da değil bu, yaş almaktan da değil sanıldığı gibi.. ya tükettik, ya yorulduk, ya da belki de komple değiştirebilmeyi başardık tam da istediğimiz gibi hayata bakmak istediğimiz, durmak istediğimiz yeri.. 

29 Temmuz 2014 Salı

ısırılmış bir elmanın talibi olmak ister miydiniz..!

ankara'da belediye otobuslerine "hayırda yarısanlar derneği" tarafından asılan afişte, "flört yangını" adlı kitap tanıtılıyor ve kitabın önsözünde, "delikanlılar; evleneceğiniz kızın sizden önce başkalarıyla flört yapmasını ve sanki ısırılmış bir elmanın talibi olmak ister miydiniz?" diye soruluyor!!

tuhaf da değil artık çirkin, dahası rezillik..

her fırsatta kadını ısılmış elmaya, perdesiz eve, kahkahalarıyla tahrik eden fahiselere benzeten bu adamlardan, bu kafalara tamah eden, eyvallah diyen, peşinden giden kim varsa tiksiniyorum!

o halde sizin dilinizden konusalım beyler;

11 Temmuz 2014 Cuma

ister insan..

Birini düşünmek istiyorum kuvvetle,
Birine anlatmak, birini dinlemek istiyorum..
Birine sarılmak sonra etiyle kemiğiyle..
Günün herhangi bir saatinde yazmak, aklıma düştüğü an..
Şerefine kaldırmak istiyorum rakı kadehimi,
Şerefine içmek gözünün bebeğine bakarak
yahut gıyabında..
ve fakat, özlemle ve anarak ve gülümseyerek elbette..

14 Mayıs 2014 Çarşamba

"çizmelerimi cıkarayım mı!"

bu acıya ne denir, 
ne yazılabilir ki..

1800lerin ingiltere sinden bahsediyor basbakan, sorumluların hıc bırı elini tasın altına koymuyor, istifa etmek bir yana, madende ölümü mesrulastırmaya calısıyorlar.. 
“bu kadar onursuz, haysiyetsiz ve vicdansız nasıl olunur”u okuyor, izliyoruz 2 gundur..

benım ciğerim yanıyor, içim paramparca,
yarım yamalagım..

“çizmelerimi cıkarayım mı” dıyor madenci kardeşim komur karası gozleri kıpkırmızı, kan kırmızı acı ve korkuyla bezeli..

“çizmelerimi cıkarayım mı”..

11 Mart 2014 Salı

ahh Berkin..

Bu sabah, ben uyurken gitmişsin güzel kardeşim..
Memleket uyurken bakkala gittiğin, dönmediğin, dönemediğin gibi..
Oyle masum, oyle güzel gitmiştin oysa..
Salt ekmeğinin peşinden giden yüzlercesi gibi..

Bir kez daha gülümseyemeden güzel gözlerinle,
Kara gözlerini kaldırıp bize bakamadan,
Sasıramadan memleketin haline,
Derslerinden geçemeden, kalamadan belki..
Sevdalanamadan..
Gittin..

21 Ocak 2014 Salı

büyüdüm..

“büyüyünce babamla evlenicem!” diyen küçük kız çocuklarındandım ben de..
Kulaga cok sıradan geliyor değil mi?
ve, evet, cok sıradan..
cok masum..

ve, evet;
babam, ben henüz 10 yasımdayken evden uzaklaşmaya başlayıp,
ben 12 yaşımdayken, benden sadece dokuz yas büyük bir başka kadınla,
başta annemi belki,
ama özünde benim çocuk ruhumu aldatana kadar da, o kadar masumdu..

16 Ocak 2014 Perşembe

zaman..

zaman diye bir sey hem var, hem yok aslında..
ve hayat hem kısa, hem uzun..
ve yarın..
belki var, belki de yok..
kimbilir..

yaşarken, butun hayatımızın en buyuk acısı sanıyoruz ya başettiklerimizi 
ve “zaman bir geçse!” diyoruz ya, “ah! Bir geçse..!”
işte, tam da o an, tam da aynı yerde belki;
bir başkası butun hayatının en büyük mutluluğunu yaşadığını varsayıyorken, 
ve belki de hakikaten öyle iken, 
o an “zaman dursa!” diye mutluluk çığlıkları ile şükrediyor evrene..
oysa, yelkovan aynı hızla adımlıyor akrebe hep..
ve zaman;  sana, bana, ona hep farklı işliyor..
ama hep içimize işliyor.. 

10 Ocak 2014 Cuma

Güven – me!

“Babana bile güvenmeyeceksin bu hayatta” düsturuyla yetişip,
babana bile güvenemeyeceğini sahiden öğrenmiş olsan da,
ve "kimseye güvenmiyorum zaten" diye oyalarken kendini hala,
tüm bu orta yaş beylenmelerinin arasında,
aslında herkese ve hala güvendiğini farkediyor insan..
yine ve hala ve her seferinde..

güvenmeden yaşayamazsın sanıyorsun çünkü..
ve yasayamazsın da aslında..