21 Aralık 2012 Cuma

yasama dair bi alıntı..

"Sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla,
giyin,
zorla bir şeyler atıştır,
sıç,
işe,
diş fırçala,
saç tara,
başka birine büyük paralar kazandırmak
ve sana tanınan fırsat için müteşşekkir olmak için
berbat bir trafiğin içine dal.

Nasıl razı olunur böyle bir yaşama!!"

Charles Bukowski

18 Aralık 2012 Salı

su..

su akar yatagını bulur. .

bulur da;
bi gelebilsek kendimize..
kendimize gelip de, bi diyebilsek bagıra cağıra,
bi soyleyebilsek avaz avaz..

bırak işte;
su akar yatagını bulur..!

ne zaman ki biz bırakıcaz,
belki de hayat o zaman bizden aldıklarını geri vermek için birseyler yapacak..

7 Kasım 2012 Çarşamba

bilsem..

şimdi,
basımı omuz bosluguna güvenle yaslayıp uyumayı hayal ettiğim zamanlarsın sen,
öyle sıkı sıkı kemiklerimi kırarcasına sarılmana bütün hasretim..
bir kemanın yayları arasında ağlayarak gerilen,
en huzunlu makamlardan seçilmiş bir bilmece gibi kazınıyorsun habire zihnime..
ben istemedikçe ben oluyorsun boğazımdaki düğümlerde..
umut bile su serpiyorken yüreğimin kurumuş dallarına,
yeşeriyorsam ben çiçek çiçek gönlüne,
koparma..!

varsın hayat kendi yolundan aksın,
bütün çalı çırpısı, börtü böceği ile yol kenarında..
ben kendi yolumu bulurum kaybolsam da,
yeter ki şu kuytuda tut elimi..
bırakma..!

31 Ekim 2012 Çarşamba

ask..


aslında,

hepimizin hayatında süregelen bir dolu sıkıntı, bos vermişlik, yılmışlık, bunaltı ve bulantılar içimizin çöplüklerinde takılırken,
ve bu çöplüğün gazı ve kokusu haliyle tüm bünyeye yayılırken,
içimizin son çayırında belki, saklı tuttuğumuz, kimseye, ama gerçekten kimseye göstermediğimiz,
gizliden gizliye içimizde büyüttüğümüz tertemiz bir şey var hala..

süregelen duygusal boşluklarımızdan sonra karsımıza çıkan adamları / kadınları ask sanıp,
dahası hayatımızın askı sanıp,
aslında halihazırda bekleyen tahtlarımıza mı oturtuyoruz?

30 Ekim 2012 Salı

faili mechul..

simdi,
insan 30 yasina gelip de, geriye donup baktığında verdiği kararların nerdeyse tamamının hatalı, dahası birçoğunun yanlış olduğunu görünce,  "ulan bundan sonra bi karar verdiğimde tam tersini yapıyım, belki de doğrudur" içgüdüsü geliştiriyor kendince..
buna yönelik refleksler geliştirip, buna göre adımlayayım diyor bundan sonra biraz da..

2 Ekim 2012 Salı

Hosgeldin Nehir..

simdi biz öylece gelişigüzel oturmuş sessiz ve dumanlı bu dağın en eteklerinde,
Nehir’ in coşkun coşkun çığlıklarla gelişini izliyoruz heyecanla..

sevgiyle bakıyoruz güzelliğine, ışıltısına..
kokusunu ölesiye çekerek içimize,
hayretle ve minnetle bakıyoruz mucizesine hayatın..

ve Nehir’im..
işte sen öylece gelip,
can gibi, su gibi, melek gibi,
en güzel, en mis, en gül, en bebek kokunla,
öyle duru, öyle sakin, öyle umarsız, öyle haylaz,
nehir gibi öylece akıyorsun ruhlarımıza şimdi..

25 Eylül 2012 Salı

ege'me..

3 koca yıl oldu sen geleli oğlum..

bana ilk uzatalı ellerini..
basını göğsüme ilk yaslayalı..
ilk sıvazlayalı ceylan ılığı sırtını..
kokun ilk sızlatalı ciğerimin direğini..
çığlıkların ilk dokunalı yüreğime..
evimi, yüreğimi aydınlatalı..
3 koca yıl oldu..

14 Eylül 2012 Cuma

ilk otuz yaş..


yavaş yavaş emekleyip, ayaklanıp da, koşmaya başladığımız zamanları çarçabuk takip etti çocukluğumuz..

ilk koşmalar, ilk düşmeler..
dizindeki ve yüreğindeki ilk yaralar sonra..
büyüme sancıları,
o sorgusuz sualsiz kontrolsüz kahkahalar,
bi o kadar kontrolsüz ve histerik ağlama nöbetleri
büyüme sancıları,
ilk yüzleşmeler kendinle
ve hayatla elbette,
kırgınlıklar, kızgınlıklar,
başarılar, başarısızlıklar,
ilk aşklarımız,
küsmelerimiz, gitmelerimiz..
ve küsemeyip, gidemeyişlerimiz elbet..

ufalanıp, kurda kuşa yem olan hayallerimizle,
derin küskünlüklerimizle büyüdük!

4 Eylül 2012 Salı

firar etsek kendimizden..

Bazen öylece durup, dışarı çıkıp, bir de oradan bakmak istiyor insan kendine!
Eğlendiğinde, güldüğünde, sıkıldığında, yorulduğunda,
kahkahalarının tam ortasında yada ağlarken salya sümük,
çıkıp bir de dışarıdan bakmak istiyor ..

Neydim, ne oldum diye,
bana kim ne yapıyor diye,
aslında burada mı olmalıyım diye..
buradayım da, dahası ve onemlisi “mutlu muyum” diye..
“bu muyum” diye..
“bu mudur” diye..


31 Temmuz 2012 Salı

herkesin bi kardeşi olmalı hayatta!

Uzunca bir zaman sonra ilk kez koca bir 10 gün geçirdim can’ımm kardeşimle. .

biri 28, biri 30 yasına gelince tabi insanlar, eskisi kadar zaman geçiremez oluyor haliyle..

zira, herkesi olduğu gibi aslında bizi de hayatlarımız bambaşka işlere, bambaska telaşlara, bambaşka coğrafyalara sürükleyip duruyor, ve biz, hepimiz bu hayat keşmekeşinde o kadar koşuyoruz ki, o kadar sarıyoruz ki kendi derdimize, aslında ne çok ihmal ediyoruz kendimizi bile bu koşuşturmacanın içinde..

kardeşim.. canım..
benim bu hayattaki ilk ve en iyi arkadasım hala..
sırdaşım, kanım, canım, can dostum, can yoldaşım..
beni en iyi anlayan, anlaması gereken;
anlamadığını düşündüğümde, onu anlamadığım ve ölesiye kızdığım hatta..

11 Temmuz 2012 Çarşamba

pansuman

simdi en zoru başka birine en baştan anlatmak kendini,
elinin, teninin başka bir tenle buluşması,
nefesinin başka nefeslerle karışması,
bilmediğin bir sesi, yabancı bir nefesi hissetmek omuz başında..

yeniden sarılabilmek birine, nasıl da zor geliyor şimdi..

elin, yüzün, kıyafetlerin bile O’nun bakışlarının izini taşırken,
tanımadığın bilmediğin gözleri hissetmek gözbebeğinde..

9 Temmuz 2012 Pazartesi

bir garip Veli..

“yıkıldı yolunu bekleyen şehir” demiş Orhan Veli..
“şimdi gelsen de bir, gelmesen de..”

..

İste ama sanki her zaman öyle olmuyor..

11 Haziran 2012 Pazartesi

doğum

Hayat ne kadar tuhaf..
tuhaf değil de belki, başka bişi.. bulamadım şimdi doğru kelimeyi..

yani aslında her gün başka bir duyguya, yeni bir hayata gebeyiz belki..

bazılarını daha doğuramadan söküyoruz ciğerimizden yada çıkarıyor hayat içimizden istemeye istemeye, travmatik bir kürtaj zaruriyetiyle belki,
ya da tereddüdümüze kurban veriyoruz kimini
ya da cahilliğimize..
bazısını şenliklerle karşılıyor, yatak döşek ne varsa havalandırıyoruz gelmeden..
evimizin en güzel, en mis köşesini ayırıyoruz onlara..
zaruri ya da keyfi sezaryenlerle çıkarıyoruz bazısını belki yüreğimizden;
bazısını avaz avaz, bagır cagır, alaca terler içinde doğuruyoruz kendimizden, canımızdan vererek..


8 Haziran 2012 Cuma

piknik


ve işte şimdi,

yine ne kadar uzun, ne kadar virajlı, ne kadar sisli, puslu, ne kadar kasisli olduğu belli olmayan bir yol önümde..

ve aslında hepimiz kendi tali yollarımızdan anayola çıkmaya çalışıyoruz bir şekilde. .

kendi sisimizde pusumuzda kayboluyor, yavaşlıyor, kasislerimizde savruluyor, kendi virajlarımızı alıyoruz..

ama yolun sonunda seni seven birinin beklediğini, orda öylece kollarını iki yana açmış seni beklediğini bilmek, yolundaki bütün tozu toprağı, çayır çimen yapar adama!

1 Haziran 2012 Cuma

yazamadım..

“Kadınlar susarak gider” diye birsey okudum gecen gün..

Evet, öyle sanırım..

Kadın susarak gidiyor galiba..

Yani konuşuyorsa kadın, ilişkisi ile ilgili derdini anlatıyor, çare peşinde koşuyorsa, kavga ediyorsa, neden diyorsa, şikayet ediyorsa olup bitenden yana, çözüm arıyorsa, konuşmaya, iletişim kurmaya, düzeltmeye çalışıyorsa;
aşkına, sevdasına sahip çıkıyorsa hala, bunu iyi okumak, iyi anlamak lazım..

18 Mayıs 2012 Cuma

"nasılsın.?"

“nasılsın.?”  
aslında genellikle cevabı çok merak edilmeden,
hatta cevabı beklenmeden,
öylesine,
iş olsun diye,
laf olsun diye,
adet yerini bulsun diye sorulan,
dahası cevabı bile düşünülmeden, refleks olarak verilen bi soru olmuş cıkmış hanidir!

9 Mayıs 2012 Çarşamba

ardından..

evet..
yeni bir sayfa acılıyor şimdi ömrümde..

bir yanda eski sayfalarda okuyup anladıklarımın özetini tutuyorum sıkı sıkı, tecrübelerime sarılmışım..
öte yandan hiç de bilmiyormuş, yeniden değil de ilk kez geliyormuş acemiliği ile tedirginliği var ürkek adımlarımda. .

“güçlü kadın” dediklerinden oldum hep..
öyle olmadığım zamanlarda bile hep öyle göründüm, “bak işte, ayaktayım”, “her şeye rağmen ayakta durmalıyım” öğretilmişliğiyle..
her şeye rağmen, tek basına da ayakta durur, aslanlar gibi durur, hemde dimdik durur algısının tersine, hiç de büyümeyen bi çocuk, bütün o heybetine rağmen küçücük bir kadın vardı halbuki içimde..
sevgiye, şefkate, korunmaya deli gibi açtım aslında.. hem de ne çok..

29 Nisan 2012 Pazar

Bahar mı?

Bahardandır diyorlar bu hastalıklı yorgunluk hali..
Oysa bana gelmedi ki bahar daha!
Güneş doğmadı ki henüz içime..
Buralar hep kış!!

Bekliyorum hanidir,
ne arka bahçesi yeşillendi gönlümün, ne balkonlarımdaki çiçekler açtı. .
Bu yıl yaz geç gelecek dedilerdi de, bahar bile gelmek bilmedi hayret!!
Buralar kış hala!

20 Nisan 2012 Cuma

durma, adım at

Sanırım bu ara beni en cok yoran “sürekli ve her şeyden şikayet eden”
ama “sadece şikayet eden” insanlar..

bu durum insanların ve bazen benim de elbette, sadece özel hayatımız için de geçerli değil tabii ki..
öyle bir alışkanlık ve hayat biçimi haline getirmişiz ki bu şikayet ve ağlama olayını,
gerek özel, gerek iş hayatında ve siyaseten elbette, toplumsal yapının bi parçası olarak, hep şikayet eden insanlar var..

her yerdeler..
bu en kolayı çünkü…
ve sıfır maliyet..

4 Nisan 2012 Çarşamba

ben yiyemedim, sen ye

Eski sevgiliye söylenen;
“yeter ki sen mutlu ol..”
“sen nasıl mutlu olacaksan..”
“bir tek dileğim var, mutlu ol yeter..” ler  de ne buyuk balondur, ne koca yalandır!

Hadi ama..
bu en açık tabiriyle “ben yiyemedim, sen ye” durumu mümkün mu sanıyorsunuz gerçekten?

27 Mart 2012 Salı

Kurallarına göre oyna – ma! (2)

Misal birine aşık oluyorsun..

öyle hiç beklemediğin bi anda, damdan düşer gibi, sırılsıklam..

öte yandan biliyorsun ki, tepeden tırnağa yanlış!

ya da olmaz, yürümez bi şekilde..


ya da zamansız..


( – ki ask hep zamansız gelir!  yine de iyi gelir, sefa gelir.. )

26 Mart 2012 Pazartesi

Kurallarına göre oyna – ma!

Oyunun kurallarını hepimiz az çok biliyoruz aslında, biliyoruz bilmesine de, layıkıyla oynayamıyoruz işte çoğu zaman..

Büyük kağıt tutmamak lazım mesela elinde, ama ya üçüncü büyük de gelirse diye vazgeçemediğiz olmuştur çokça kere papaz dan..

Sonra papaz olacağını bile bile hayatla, bile isteye yenilmez miyiz, yanılmaz mıyız çoğu zaman..

22 Mart 2012 Perşembe

fail.. fail again.. fail better..

Herkesin hayatında zor zamanlar vardır, olmustur, gecmiştir, ya da surmektedir..

ama mutlak vardır zor zamanlar.. ve olmalıdır da zaten..


yasarken dunyanın en buyuk acısı sanarız yasadıklarımızı, bundan sonra ayaga kalkamayız sanarız.. artık kesseler acımaz.. acıların en buyugunu(!) yasarken, hep baskasının acılarını, kaygılarını kucumser, “peheey, o da bişey mi deriz..  ben nelerle ugrasıyorum”

oysa herkesin acısı kendine buyuk.. herkesin derdi kendine zor.. herkesin dunyası kendine dar!..

21 Mart 2012 Çarşamba

yazdıkca taşar mıyım_?

Cok uzun zamandır, sadece işle ilgili mevzular için not almak üzere elime kagıt kalem alıyordum..  yada herhangi bir rapor yazmak için word dosyası acıyorum da diyebilirim.. yazmayalı cok uzun zaman oldu.. gercekten cok..

Dusunuyorum da şimdi, bu bir ihtiyac mıymıs acaba.. bazen , işte kimi boyle zamanlarda, kimseye tutunamadığında, yada anlatamadığında, belki istemediğinde, yine o eski dost kelimelere sarılıyormus işte insan.. harfler dokundukca birbirine ve işte kelimeler birbirine doğru uzandıkça, sanki, içinde sarmaş dolaş oluyor cumleler.. ve bu boslukta birbirimize sarılıyoruz eski dostlarımla..  noktalar, ah o üç noktalara gomuyormusum suskunluğunu meger..


16 Mart 2012 Cuma

30 olmak

Her kadın gibi 30 yaş benim için de bir dönüm noktası niteliğinde...

Bu sebeple hayatımdaki değişiklikler, tecrübeler, kayıtlar, kayıtsızlıklar, konustuklarım, konusamadıklarım, dusmelerim, kalkmalarım..

ve geriye kalanlar..

ben karalamak istedikçe..

içimden geldiğince..

burda..